30 Aralık 2010 Perşembe

Beni Asla Bırakma

Never Let Me Go
YAZAR: Kazuo Ishiguro

Alıntı:
...Tek söyleyebileceğim şu; o anda beni en çok korkutan şey, ikisinden birinin önce davranıp çekip gitmesi ve diğeriyle yalnız kalmaktı. Neden bilmiyorum, ama aramızdan yalnızca bir kişi öfkeyle çekip gidebilirmiş gibi geldi bana ve giden ben olayım istedim. Bu nedenle arkamı döndüm ve geldiğim yönden geriye, sert adımlarla yürüdüm. Mezarların yanından, alçak ahşap kapıdan geçtim ve birkaç dakika boyunca zafer kazanmış gibi hissettim kendimi. Sanki ikisi baş başa kaldıkları için, hak ettikleri bir kaderin bedelini ödüyorlarmış gibi geldi bana...

17 Kasım 2010 Çarşamba

Çamlıca'daki Eniştemiz

YAZAR: Abdülhak Şinasi Hisar

Alıntı:
...Eniştemizin beğendiği için tekrar etmesini pek sevdiği bir fikri daha vardı: İnsan eğer hiçbir iş göremez de çaresiz kalırsa, başka bir şey aramaya hacet yoktu, her teşebbüse tercihan bir lokanta açmalıydı. Zira bunun faydası şuydu ki işlerde ticaretiniz yolunda gitmezse aç kalırdınız. Halbuki bu işte, ticaret olmasa da, hiç olmazsa bu arada insanın karnı doyardı. Yemekleri, eğer müşteriler yerlerse ne ala, para kazanırdınız. Fakat onlar yemezlerse oturur, kemali afiyetle siz kendiniz yerdiniz! Bu da mühim bir kardı...

17 Ekim 2010 Pazar

İyi ki Erken Öldün

Kala esi skotothikes noris
YAZAR: Hronis Missios

Alıntı:
...Sotiria'nın namlı doktorlarından birinin para babası bir arkadaşı varmış. Adam verem olmuş. İlaçlar, tedaviler, İsviçre seyahatleri falan, ama hastalık bana mısın demiyormuş. Gittikçe kötüleşen adam doktora giderek: Aman doktor ölüyorum, ne olursun bir şeyler yap demiş. Doktor da, başka ne yapabilirim diye sormuş. Avrupa'nın en iyi sanatoryumlarına gönderdik, en çağdaş ilaçları verdik sende tık yok. Artık iyileşmen için yapabileceğim tek şey, sana komünist olmanı tavsiye etmektir. Para babası apışıp kalmış. Saçmalama doktor, neler diyorsun böyle? Niye yalan mı? Adamları buraya ciğerlerinde mağara büyüklüğünde deliklerle gönderiyorlar, birkaç tabak makarna ve birkaç kalsiyum iğnesiyle turp gibi olup gidiyorlar. Senin her imkanın var, yine de iyileşemiyorsun...

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Biletiniz Buraya Kadar

Au-delà de cette limite votre ticket n'est pas valable
YAZAR: Romain Gary

Alıntı:
...Okuduğunuz bu sayfalarda bir savunma söz konusu değil. Üstelik, bu bir imdat çağrısı da değil; bu metni, denize atmak üzere bir şişeye koymayacağım. İnsanoğlu düş kurmaya başladığından bu yana, o kadar çok imdat çağrısı yapıldı, denize o kadar çok şişe atıldı ki, denizi hala görebilmek, denizin yerinde bir şişe yığını görmemek insanı şaşırtıyor...
...Sen ve ben Laura, yaşamın ayrı iki ucundayız. Öte yandan Erasmus Deliliğe Övgü'sünü yazdığında ne seni tanıyordu, ne de beni, bu da kanıtlar ki... Neyi kanıtladığını bilmiyorum ama Erasmus'un bizim yanımızda olması harika bir şey...

7 Mayıs 2010 Cuma

Dava

Der Proceß
YAZAR: Franz Kafka

Alıntı:
...Yasanın önünde bir kapı bekçisi durur. Taşralı bir adam, bu bekçiye gelir ve ondan kendisini içeri bırakmasını rica eder. Ancak bekçi, onun yasanın içine girmesine şimdi izin veremeyeceğini söyler. Adam düşünür ve daha sonra girip giremeyeceğini sorar. 'Olabilir,' der bekçi, 'ama şimdi giremezsin.' Yasaya açılan kapı her zamanki gibi açık durduğundan ve bekçi yana çekildiğinden, adam kapıdan içerisini görebilmek için eğilir. Kapı bekçisi bunu fark edince güler ve şöyle der: 'Sana bu kadar çekici geliyorsa eğer, yasağıma karşın içeri girmeyi dene. Ancak şunu bil ki, ben çok güçlüyüm. Ve ben sadece en alt derecedeki kapı bekçisiyim. Oysa içeride, salonları bekleyen kapı bekçilerinin her biri ötekinden daha güçlüdür. Üçünü bekçinin görünüşüne ben bile dayanamam.'...
...Bekçi ona bir tabure verip kapının yan tarafına oturtur. Adam orada günlerce ve yıllarca oturur...
...Ölmezden önce bütün o zaman boyunca edinmiş olduğu deneyimler kafasının içinde, o güne kadar kapı bekçisine henüz hiç yöneltmediği bir soruda birleşir. Katılamşmış olan bedenini doğrultamadığından, eliyle bekçiyi yanına çağırır. Bekçi ona doğru iyice eğilmek zorundadır, çünkü bedenlerinin orantıları adamın aleyhine olmak üzere çok değişmiştir. 'Hala neyi bilmek istiyorsun?' diye sorar bekçi. 'Bir türlü doymak bilmiyorsun.' Adam: 'Herkes yasaya göre ölüyor,' der, 'ama nasıl oldu da, bunca yıl boyunca benden başka kimse giriş izni istemedi?' Kapı bekçisi, adamın sonunun geldiğini anlar ve tükenmek üzere olan işitme duyusuna kendini duyurabilmek için bağırır: 'Burada başka kimse girme izni alamazdı, çünkü bu kapı yalnızca senin için öngörülmüştü. Şimdi o kapıyı kapatmaya gidiyorum.'...

21 Nisan 2010 Çarşamba

Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra

YAZAR: Barış Bıçakçı

Alıntı:
...Pazartesi sabahı. Sonbahar. Hava soğuk, rüzgarlı. Kaldırımdaki kuru yapraklar törene geç kalmış okullu çocuklar gibi koşturuyor. Salı sabahı olsa başka bir şeye benzeyeceklerdi. Çarşamba başka...

21 Mart 2010 Pazar

Bizim Büyük Çaresizliğimiz


YAZAR: Barış Bıçakçı

Alıntı:
..."Sen yine kendini sevdin. Bense onu sevdim." Bu cümleyi o akşam söylemiştin. Birbirimize onca ağır sözü söylerken bir yandan da mutfağı toparlayıp temizlememiz, ne diyeyim, gülünçtü. Belki ikimiz de sinirden titrediğimiz anlaşılmasın diye bir şeyler yapmaya devam ediyorduk...
...Bir gün başlarımızda şapkalarımızla bahçede çalışırken, genç bir kadın duvarın ardından çekinerek seslenip, tek bir kökten mor, kırmızı, siyah ve sarı biberler veren süs biberinden bir tane koparıp koparamayacağını soracak. Sen ya da ben (Ne fark eder!) şapkamızı çıkaracağız, başımızı kaşıyacağız ve yumuşak, kur yapar bir edayla,"Neden bir tane! On tane alın!" diyeceğiz...

8 Mart 2010 Pazartesi

Ziyan


YAZAR: Hakan Günday

Alıntı:
...Bir bombacının tarif defteri. Her nereden mezun olmuşsa, aklı ve el yazısı ilkokulda kalmış bir bombacının bomba tarifleri. Başlıklar kırmızı kalemle yazılmıştı. Maddelerse kalemin tersiyle, maviyle. O kelimeleri, o eğri büğrü harfleri hiç unutmadım. Sanki bir çocuk yazmıştı hepsini. Ama okuyacak olanlar, yüz çocuk öldürecekti o kelimelerle. Fünye, saat dökümü, kablo, pil... O tariflerden biriyle havaya uçan olmuşsa, o defteri görse inanmazdı öldüğüne!...
...Eğer beş duyum, onları kullandıkça eskiseydi, eğer duyup koklayacaklarının bir sınırı olsaydı, bu kadar müsrif olmazdın. Seçmek zorunda kalırdın. Neyi tadacağını, neye dokunacağını seçmek...

22 Şubat 2010 Pazartesi

Ve Durgun Akardı Don


Tihi Don
YAZAR: Mihail Şolohov

Alıntı:
...Tikon iri yarı, abullabut bir Kazaktı. Lukerya'yla yaşar, Şaşka'yı gereksiz yere müthiş kıskanırdı. Her ay, bir kere olsun, ihtiyarı yağlı gömleğinin yakasından kavrayıp evin arkasına çekmese olmaz:"Bana bak, ihtiyar, benim karıya göz koymayasın,ha!"
Şaşka manalı manalı göz kırpardı.
"Valla, hiç belli olmaz..."
"Uzak dur ondan!"
"N'apalım, çiçek bozuğu karılara bayılırım ben. Bir çopur suratlı olsun, yeter. Votka bile istemem ondan sonra. Böyleleri ne kadar çopur olursa biz erkekleri o kadar severler, kaltaklar!"
"Ulan, yaşından utan be! Bi de üstelik atları iyi ediyorsun, bilmediğin sır yok."
"Ben her şeyi iyi ederim," derdi Şaşka, inatçı.
"Uzak dur Lukerya'dan, karışmam! Günahtır."
"Lukerya'yı aldım gitti, dostum. Sen artık helalleş onunla. Aklıma kodum, kaçıracağım. Fıstıklı lokum gibi karı. Yalnız fıstıklarını almışlar işte... Tam bana göre!"
"Yakalamayayım sizi, öldürürüm!" derdi Tikon, içini çekerek. Cebinden birkaç mangır çıkarırdı. Aylar ayları kovalardı bu minval üzere...

4 Ocak 2010 Pazartesi

Albaya Mektup Yok

El Coronel No Tiene Quien Le Escriba
YAZAR: Gabriel Garcia Marquez

Alıntı:
...Büyük şeyler için bekleyen, küçük şeyler için de bekleyebilir...
..."Horozdan" diye yanıtladı kadın. "Oğlanlar ona o kadar çok mısır getirdiler ki o da bizimle paylaşmaya karar verdi. Hayat böyle işte."
"Doğru" diye içini çekti albay. "Hayat şimdiye dek icat edilen en güzel şey."...