YAZAR: Orhan Duru
Alıntı:
...İşte yazılmadan önce var olmayan bir kelime. Lök. Bu kelimeyle başlıyorum öyküme. Lök gibi öyküme. Şu anda saniyenin yüz binde biri kadar önce bir anda ve ondan önceki kalın saniyelerde yazılmış cümlelerin içindeki kelimelerin hiçbiri yoktu. Bakın bunu anlatmak için yazdığım tümce de önceden yoktu. Başlangıçta her yer ıssız ve boştu. Bütün bu yazdıklarım biraz önce yoktu yahu. Yani başlangıç her yer ıssız ve boştu, gene de öyle. Öylece bomboştu...
25 Aralık 2009 Cuma
7 Aralık 2009 Pazartesi
Bulantı
La Nausée
YAZAR: Jean-Paul Sartre
Alıntı:
...Otodidakt'ın okudukları şaşırtıyor beni. Birden, son olarak elden geçirdiği kitapları yazanların adları aklıma geliyor. Lambert, Langlois, Larbalétrier, Lastex, Lavergne. Birden anlayıveriyorum. Okuma yöntemini buluyorum. Öğrenimini abece sırasına göre yapıyor. Bir çeşit hayranlıkla seyrediyorum onu. Böyle geniş kapsamlı bir işi yılmadan, ağır ağır gerçekleştirmek için ne kadar güçlü bir irade gerekli! Yedi yıl önce bir gün (öğrenimine başlayalı yedi yıl olduğunu söylemişti), bu kitaplığa kabararak girmiştir. Duvarları kaplayan sayısız ciltere bakıp Rastignac gibi, "Bilimler! Bu iş ikimize kaldı", demiştir. Sonra en sağdaki raftan ilk kitabı çekip sarsılmaz kararına eklenen bir saygı ve korku duygusuyla ilk sayfayı açmıştır. Bugün L harfine gelmiş, J'den K'ye, K'den L'ye geçmiş. Kınkanatlılarla ilgili bir incelemeden kuantum teorisine, Aksak Timur üzerine bir kitaptan Darwinciliği yeren bir Katolik kitapçığına ansızın geçtiği halde tedirginlik duymamış. Her şeyi okumuş...
20 Kasım 2009 Cuma
Uzaktan Aşk
L'amour de loin
YAZAR: Amin Maalouf
Alıntı:
...Şöyle böyle mi? Ne demek istiyorsun "şöyle böyle" derken? Ben gecemi gündüzümü bu şarkıları bestelemeye adıyorum; her notayı, her uyağı ateş sınavından geçiriyorum; ezelden beri orada gökyüzünde asılı duran ve yerini bekleyen o doğru sözcüğü bulana dek yirmi kez, otuz kez soyunup giyiniyorum. Ve sen "şöyle böyle" okuyorsun onları! "Şöyle böyle mırıldanıyorsun!" Zavallı! Zavallı adam! Nasıl böyle ihanet edersin bana, sonra da dostum olduğunu söylersin?...
YAZAR: Amin Maalouf
Alıntı:
...Şöyle böyle mi? Ne demek istiyorsun "şöyle böyle" derken? Ben gecemi gündüzümü bu şarkıları bestelemeye adıyorum; her notayı, her uyağı ateş sınavından geçiriyorum; ezelden beri orada gökyüzünde asılı duran ve yerini bekleyen o doğru sözcüğü bulana dek yirmi kez, otuz kez soyunup giyiniyorum. Ve sen "şöyle böyle" okuyorsun onları! "Şöyle böyle mırıldanıyorsun!" Zavallı! Zavallı adam! Nasıl böyle ihanet edersin bana, sonra da dostum olduğunu söylersin?...
19 Kasım 2009 Perşembe
Gizliajans
YAZAR: Alper Canıgüz
Alıntı:
..."Sizi en yakın çalışma arkadaşınızla tanıştırayım: Sanem Hanım." Sanem Hanım. Sanem. Evlen benimle Sanem. Kadınım ol benim. Yaşadığım tüm acıları, yaptığım bütün kötlükleri, pişmanlıklarımı, hatalarımı akla. Başına çiçekten taçlar yapayım, sana şiirler yazayım, seni her gece masallar anlatarak uyutayım. Bazı akşamlar DVD'de film seyredelim seninle. Birlikte hüzünlenelim, birlikte gülelim. Sanat galerilerini gezelim. Sen benden daha çok anla modern sanatı. Gördüğümüz eserlerin ne anlama geldiğini açıkla bana, ben başımı sallayayım. Ah ben ne aptalmışım! Nasıl olup da varlığından kuşkuya düşmüşüm? Oysa hayat denen bu yaranın seni bulmak dışında ne anlamı olabilirdi ki? Bak şimdi her şey açık görünüyor oysa. İlk görüşte aşka inanırsın, değil mi Sanem? Evet, çok doğru. Ben de başka türlüsüne inanmam zaten. Biliyor musun Sanem, ben hep seni severim. Her gün daha çok severim. Bak mesela pencerenin önüne bir kuş konar ben seni severim, bir tren yolculuğunda pencereden dışarı bakarken derme çatma bir ev gözüme çarpar ben seni severim, burnuma eskilerden, hangi uzak hatıraya ait olduğunu bir türlü çıkaramadığım bir koku çarpar ben seni severim, kafama kuş sıçar ben yine seni severim...
29 Ekim 2009 Perşembe
Benim Adım Kırmızı
YAZAR: Orhan Pamuk
Alıntı:
...Padişahlarının önünde yarışan iki hekimden biri, çoğu zaman pembe elbiseyle resmedileni, bir fili öldürecek kadar kuvvetli bir zehirden yeşil bir hap yapmış ve öteki hekime, lacivert kaftanlısına vermiş. O da önce zehirli hapı, arkasından da hemen yapıverdiği panzehirli lacivert bir hapı afiyetle yutmuş ve tatlı gülüşünden anlaşılacağı gibi,hiçbir şey olmamış ona. Üstelik şimdi, rakibine ölümü koklatma sırası kendine gelmiş. Ağır ağır hareket ederek, sıranın kendi hamlesinde olmasının tadını çıkararak, bahçeden pembe bir gül koparmış ve dudaklarına yaklaştırıp içine kimsenin işitmediği karanlık bir şiiri fısıldamış. Sonra, kendinden fazlasıyla emin hareketlerle, pembe elbiseli hekime bu gülü koklasın diye uzatmış. Gülün içine fısıldanan şiirin gücünden öylesine endişelenmiş ki pembe elbiseli hekim, kokusundan başka hiçbir özelliği olmayan bu gülü burnuna yaklaştırır yaklaştırmaz korkudan yıkılıp ölmüş...
26 Ekim 2009 Pazartesi
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm
YAZAR: Zülfü Livaneli
Alıntı:
...Çok hoş bir insandır annem. Arkadaşları gibi o da her olayı mutfak zamanlamasına göre anlatır: "Tam fasulyemi ayıklayıp, soğanımı soymayı bitirmiştim, tencereye koyacaktım ki sokaktan bir gürültü geldiğini duydum." O sırada, iki kişinin ölümüyle biten bir trafik kazasından söz etmektedir ama sizin bunu anlamanız biraz zaman alır. "Sabah kalktım. Geceden ıslattığım barbunyayı süzeyim de kara suyu çıksın diye mutfağa gidiyordum ki, tam o sırada askerler bizim sokağa daldı." Annemin arkadaşları da böyle konuşur. Eminim insanığlunun aya ilk olarak ayak bastığı saniyeyi bile, tencerede soğan öldürmeyle birleştirerek anlatır bunlar. Ve yaptıkları yemekten birinci tekil kişi mülkiyetiyle söz açarlar: Etim, fasulyem, barbunyam, soğanım, pırasam, kıymam, böreğim...
...Galiba aşk, utanç duyusunun ortadan kalkması demek. İki kişinin birbirine karşı hiçbir şeyden, hiçbir düzeysizlikten utanmaması demek... Filiz'le birbirimize öyle cümleler kullanıyorduk, öyle sözler söylüyorduk ki, bir üçüncü kişinin bunları duymasına dayanamazdık...
15 Ekim 2009 Perşembe
Lanark: Dört Kitaplık Bir Hayat
Lanark: A Life in Four Books
YAZAR: Alasdair Gray
Alıntı:
...Öteki Joy ona uzun bardakta berrak bir içki verdi, Lanark içerken hepsi dikkatle onu seyrediyordu. İlk yudumun tadı önce yumuşak ve paslıydı, sonra soğuk ve sütlü, sonra nane şekeri gibi hafif ve keskin sonra cin gibi acı, sonra çikolata gibi ağır ve ılık, sonra da limon gibi keskin ama giderek limonata gibi şekerli bir hal aldı. Lanark bir yudum daha içti, dilinin üstündeki tat akışı bu defa büsbütün farklıydı, içkinin üst kısmının siyah frenk üzümüne benzeyen tadı, ortalarda çocuklar için hazırlanmış öksürük şurubu tadına çalıyor, boğazdan gerçeken süzme et suyuna benzer bir hal alıyor, ardından ağızda belli belirsiz bir tütsülenmiş istiridye tadı bırakıyordu...
28 Eylül 2009 Pazartesi
Ağaçkakan
Still Life with Woodpecker
YAZAR: Tom Robbins
Alıntı:
...Aşkı kalıcı kılmayı kim biliyor?
1. Aşka semtin en güzel pastanesine çikolatalı pasta almaya gittiğinizi, eğer kalırsa, pastanın yarısını yiyebileceğini söyeyin. Aşk gitmeyip kalacaktır.
2. Aşka ondan bir yadigar istediğinizi söyleyip saçından bir lüle alın. Saçı ucuzcu bir mağazadan alınmış, üç tarafında yin/yang sembolleri olan bir tütsü aletinde yakın. Yüzünüzü güneybatıya dönün. Yanan saçın üzerine eğilip inandırıcı biçimde egzotik bir dilde hızlı hızlı konuşun. Yanmış saçın küllerini alıp yüzünüze bıyık çizmek için kullanın. Aşkı bulun. Ona yeni biri olduğunuzu söyleyin. Aşk gitmeyip kalacaktır.
3. Aşkı gece yarısı uyandırın. Ona dünyada yangın çıktığını söyleyin. Hızla yatak odasının penceresine koşun ve pencereden dışarı işeyin. Rahat bir edayla yatağa geri dönün, aşkı her şeyin yoluna gireceği konusunda temin edin. Uykuya dalın. Sabah uyandığınızda aşkı yanınızda bulacaksınız...
21 Eylül 2009 Pazartesi
Yitik Adanın Öyküsü
A jangada de pedra
YAZAR: Jose Saramago
Alıntı:
...Yarımada'nın Asor Adaları'na doğru saatte iki kilometrelik bir hızla ilerlediği haberi Portekiz hükümeti tarafından durumun ciddiyetinden, kolektif tehlikenin aniliğinden dolayı istifa etmek için bir bahane olarak kullanıldı, bu da insanı hükümetlerin ancak yeterliliklerini ve etkililiklerini gerçekten sınamaya tabi tutmaya gerek olmadığında yetkin ve etkili olduklarını inanmaya sevk ediyor...
13 Eylül 2009 Pazar
Ölmez Otu
YAZAR: Yaşar Kemal
Alıntı:
...Hırsızlık... Dünyada hırsız olmayan hiçbir mahlukat yok. Hırsızlık başkadır. Taşbaşoğlu Efendimiz bile azılı, azgın hırsızın birisi Bizim adımız hırsıza çıkmış. Sinekler, balıklar, solucanlar, kartallar, güzel gözlü cerenler, kurtlar, karıncalar, her şey, herkes hırsız şu dünyada bre akılsız Uzunca Ali. Herkes hırsız olduğundan dolayı hırsızlık kutsal bir iştir. Hırsızların biri de peygamberler peygamberi Halil İbrahimdir. Halil İbrahim hem bereketin piri, hem de hırsızların. Dinle beni, herkes cehennemde yanacak, hırsızlığı meslek edinmişler doğru cennete. Onun için durma hırsızlık et Ali. Şu şimdiki yapacağımız hırsızlık seni cennete götürecek kutsallıkta mübarek bir hırsızlıktır. Haydi, neredeyse gün ışıyacak. Sana çok söz söylerdim ama, gün ışıyacak...
7 Eylül 2009 Pazartesi
Göre
Gözlerimiz birbirine göre
Ellerimiz, dudaklarımız
Ve aşk bize göredir
Gece tam aşka göre
Rüzgar geceye göre
Ve yağmur rüzgara göredir
Öpüşlerimiz yağmura göre
Odamız öpüşlerimize göre
Ve dünya odamıza göredir
Ve biz dünyaya göreyiz
Ataol Behramoğlu
Ellerimiz, dudaklarımız
Ve aşk bize göredir
Gece tam aşka göre
Rüzgar geceye göre
Ve yağmur rüzgara göredir
Öpüşlerimiz yağmura göre
Odamız öpüşlerimize göre
Ve dünya odamıza göredir
Ve biz dünyaya göreyiz
Ataol Behramoğlu
5 Eylül 2009 Cumartesi
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
YAZAR: Peyami Safa
Alıntı:
...Mum ışığında yarı çıplak, ne kadar güzelleşiyor! Her kımıldanışında bazı bir çocuk, bazı bir genç kız, bazı da bir kadın beliriyor: Saçlarının gıdığından kurtulmak için başının yaptığı küçük sıçrayışlarıyla bir çocuk; gömleğinden kurtulan yarı çıplak omuzun yavaşça ve utangaç içeri kaçışıyla bir genç kız; ve arada bir, arzulu bir teneffüsle gerilen göğsünün ileriye çıkışı, kendini gösterişi ve kuvvetli kabarışıyla bir kadın...
...Kendimi, kitapların kahramanlarından daha mühim bulduğum için, okumaktan sıkılıyorum. Istırabımın verdiği bencillik mani oluyor...
Yer Demir Gök Bakır
YAZAR: Yaşar Kemal
Alıntı:
...Gün kuşuk olmuştu. Fırtına gene sabahki gibiydi ama, köylüler sokaklara dökülmüşler. Evden eve gidip gelmeler, anlatmalar. Dur durak bilmeden Memidiğe yeniden anlattırmalar. Bugün köyün en mutlu günü. Herkes bu hikayenin tadında. İliklerine kadar bu hikayeyi duyuyorlar. Köyün güzel konuşanları, bir, bir daha, bir daha anlatıyorlar. Ocak başında toplananlar, birken üç, üçken beş oluyorlar. Ocak başındaki topluluklar gittikçe çoğalıyor...
30 Ağustos 2009 Pazar
Ortadirek
YAZAR: Yaşar Kemal
Alıntı:
..."Elimdeki yeşilcecik ot, sana diyorum, kimseciklere demiyorum. Üstlerine alınmasınlar. Yeryüzünün süsü, toprağın canısın sen. Doğmaz, ölmezsin, güneşe bulaşır, dağ dağ, düz düz parlarsın. Dünyanın gözüsün. Yeşilcecik ot, benim elim, ayağım tutarken, şu koca yokuşu da çıkmışken ben yürür de giderim. Kimsecikler yerinmesin. Sevinsinler, sırtlarına binecek değilim. Yeşilcecik ot, dur şurada da şu yokuştan aşağı bak. Gözün kararır. Bu yokuşu çıkan, şu düz yolu yürüyemez mi? Ben yürüyorum, sen sağlıcağlan kal, yeşilcecik ot!"...
28 Ağustos 2009 Cuma
Malte Lauridis Brigge'nin Notları
Die Aufzeichnungen des Malte Lauridis Brigge
YAZAR: Rainer Maria Rilke
Alıntı:
...bir dram kaleme aldım, "Evlilik" adını taşır ve şüpheli yollardan yanlış bir şeyi kanıtlamaya çalışır ve mısralar yazdım. Ah, gençken yazılan mısraların değeri zaten nedir ki? Beklemeli ve bütün bir ömür, mümkünse uzun bir ömür boyunca anlam ve lezzet toplanmalıydı ve sonra, en sonunda belki iyi on mısra yazılabilirdi...
11 Ağustos 2009 Salı
İrlanda Güncesi
Irisches Tagebuch
YAZAR: Heinrich Böll
YAZAR: Heinrich Böll
Alıntı:
...burada saat 9'da demek, tabelada açık seçik böyle yazsa da dolandırıcılıktan başka bir şey değil. Hiç kimsenin bu gecikmeye aldırdığı yoktu, hem de hiç. "Tanrı zamanı yarattığında," diyor İrlandalılar, "yeterince yaratmış."...
...Polis memuru törensel bir tavırla bir Doğu'ya bakar, bir Kuzey'e, sonra Batı'ya ve Güney'e;-havayı koklaya koklaya, tadını çıkara çıkara başını dört bir yana çevirmesindeki törensellikte yalnızca dört yön bulunmasından duyduğu üzüntü gizlidir; tadını çıkara çıkara, bir törendeymişçesine on altı yöne bakabilmek ne güzel olurdu kimbilir-;...
...burada saat 9'da demek, tabelada açık seçik böyle yazsa da dolandırıcılıktan başka bir şey değil. Hiç kimsenin bu gecikmeye aldırdığı yoktu, hem de hiç. "Tanrı zamanı yarattığında," diyor İrlandalılar, "yeterince yaratmış."...
...Polis memuru törensel bir tavırla bir Doğu'ya bakar, bir Kuzey'e, sonra Batı'ya ve Güney'e;-havayı koklaya koklaya, tadını çıkara çıkara başını dört bir yana çevirmesindeki törensellikte yalnızca dört yön bulunmasından duyduğu üzüntü gizlidir; tadını çıkara çıkara, bir törendeymişçesine on altı yöne bakabilmek ne güzel olurdu kimbilir-;...
7 Ağustos 2009 Cuma
Dikbaşlılar
Jack Frusciante e Uscito Dal Gruppo
YAZAR: Enrico Brizzi
YAZAR: Enrico Brizzi
Alıntı:
...şu güdük şubat göz açıp kapayana dek uçup gitmeden, Alex sanki başkasının yaşantısını sürüyormuşçasına yaşamdan kopuk bir biçimde derin bir mutsuzluk duygusuna boğulurken, ben bunun pek bildik, toy bir duygu olduğunu biliyorum...
...şu güdük şubat göz açıp kapayana dek uçup gitmeden, Alex sanki başkasının yaşantısını sürüyormuşçasına yaşamdan kopuk bir biçimde derin bir mutsuzluk duygusuna boğulurken, ben bunun pek bildik, toy bir duygu olduğunu biliyorum...
3 Ağustos 2009 Pazartesi
Sarı Sıcak
YAZAR: Yaşar Kemal
Alıntı:
...Şehirlerin en önemli yerlerinden birisi de çöplükleridir. Çöplüklerin şehirler için gerekli değil, bu kadar önemli olduğu hiç aklınıza geldi mi? Bir büyük şehir çöplüğünü görünceye kadar bunu ben de bilmiyordum. Bir çöplük, bence bir şehir demektir...
...hiçbir şey, hiç kimse İstanbulu çöplükleri kadar anlatamadı bana...
...Bir şehirde ne varsa bir şehrin çöplüğünde de o vardır...
22 Temmuz 2009 Çarşamba
Yeni Atlantis
Nova Atlantis
YAZAR: Francis Bacon
Alıntı:
...Gerçekten insanın gözlerini büyüleyip kamaştıran bir ayna varsa şu dünyada, o işte bu ülke olmalı...
15 Temmuz 2009 Çarşamba
Kara Acı
Le Mal Noir
YAZAR: Nina Berberova
Alıntı:
...İncilere gelince, onların karşılığında hiçbir şey verilmez, çünkü sahiplerinden uzak kalınca ölür inciler...
12 Temmuz 2009 Pazar
Kağnı-Ses-Esirler
YAZAR: Sabahattin Ali
Alıntı:
...Kürşad'a savurduğu kurtulunmaz bir darbe derhal araya gire Prensesi delip geçince o da şaşırdı ve ancak bir alçağın yapacağı şeyi yaptı: Kılıcını atarak kaçmak istedi. Fakat Kürşad onu birkaç adım kaçtıktan sonra öldürdüyse bunu herhalde ölüsünü Prenses'i yanına sermemek için yapmıştır...
29 Haziran 2009 Pazartesi
Biz
Miy
YAZAR: Yevgeni Zamyatin
Alıntı:
...Bir terazi alın ve bir tarafına bir gram, diğerine bir ton koyun. Bir yanda "Ben", diğer yanda "Biz", yani TekDevlet. Apaçık, değil mi? "Ben"in devlet karşısında hakka sahipliğini öne sürmek, bir gram, bir tona eşittir demekle tamamen aynıdır. Bölüşümü böyle açıklayabiliriz: Haklar tona, görevler grama. Ve hiçlikten büyüklüğe giden yol aynen şudur: Gramlığını unut ve bir tonun milyonda biri olduğunu hisset...
...Dediklerine göre her yüz yılda sadece bir defa açan çiçekler varmış. Peki, her bin yılda, her on bin yılda bir açanları neden olmasın? Belki vardırlar ama şimdiye kadar hiç duymamışızdır. Çünkü bugün, bin yılda bir defa gelen bir gün...
YAZAR: Yevgeni Zamyatin
Alıntı:
...Bir terazi alın ve bir tarafına bir gram, diğerine bir ton koyun. Bir yanda "Ben", diğer yanda "Biz", yani TekDevlet. Apaçık, değil mi? "Ben"in devlet karşısında hakka sahipliğini öne sürmek, bir gram, bir tona eşittir demekle tamamen aynıdır. Bölüşümü böyle açıklayabiliriz: Haklar tona, görevler grama. Ve hiçlikten büyüklüğe giden yol aynen şudur: Gramlığını unut ve bir tonun milyonda biri olduğunu hisset...
...Dediklerine göre her yüz yılda sadece bir defa açan çiçekler varmış. Peki, her bin yılda, her on bin yılda bir açanları neden olmasın? Belki vardırlar ama şimdiye kadar hiç duymamışızdır. Çünkü bugün, bin yılda bir defa gelen bir gün...
26 Haziran 2009 Cuma
Güneş Ülkesi
Civitas Solis
YAZAR: Thoma Campanella
Alıntı:
...Komünist düzen bu ülkede kötülüğü, yani kendini beğenmişliği yok etmek için kurulmuştur, çünkü kendini beğenmişlik özel mülkiyetten kaynaklanır. Bu yüzden ülkedeki her şey herkese aittir...
...Kahredici yoksulluk altında ezilen insanların kötü huylar edineceklerini, kurnaz, asık suratlı, hırsız, sinsi, serseri, yalancı olacaklarını ve güvenilmez tanıklıklarda bulunacaklarını söylüyorlar. Zenginliğin ise onları terbiyesiz, kibirli, cahil, hain, bilgiszliğine rağmen ukala, hilekar, övüngen, sevgi yoksunu, iftiracı kimselere dönüştüreceğine inanıyorlar...
YAZAR: Thoma Campanella
Alıntı:
...Komünist düzen bu ülkede kötülüğü, yani kendini beğenmişliği yok etmek için kurulmuştur, çünkü kendini beğenmişlik özel mülkiyetten kaynaklanır. Bu yüzden ülkedeki her şey herkese aittir...
...Kahredici yoksulluk altında ezilen insanların kötü huylar edineceklerini, kurnaz, asık suratlı, hırsız, sinsi, serseri, yalancı olacaklarını ve güvenilmez tanıklıklarda bulunacaklarını söylüyorlar. Zenginliğin ise onları terbiyesiz, kibirli, cahil, hain, bilgiszliğine rağmen ukala, hilekar, övüngen, sevgi yoksunu, iftiracı kimselere dönüştüreceğine inanıyorlar...
25 Haziran 2009 Perşembe
Dünün Dünyası Bir Avrupalının Anıları
Die Welt von Gestern
YAZAR: Stefan Zweig
Alıntı:
...beni Avrupa dışına çıkmam konusunda teşvik ettiği ve yüreklendirdiği için Rathenau'ya teşekkür borçluyum: "En az bir kez olsun uzaklaşmadıysanız, üzerinde yaşadığımız kıtayı da anlayamazsınız. Siz özgür bir insansınız, özgürlüğünüzü kullanın. Edebiyat fevkalade bir uğraştır, çünkü aceleye gerek duymaz. Gerçek bir yapıtın bir yıl önce ya da sonra bitmesi fark yaratmaz. Niye Amerika'ya ya da Hindistan'a gitmiyorsunuz?" Tesadüfen söylenmiş bu sözler beni çok etkiledi ve hemen onun öğüdüne uymaya karar verdim...
21 Haziran 2009 Pazar
Bozkırkurdu
Der Steppenwolf
YAZAR: Hermann Hesse
Alıntı:
..."Bense, bugün değil ama ileride çok önemli bir şey, güzel bir şey için ihtiyaç duyacağım sana. Bana aşık olduğun zaman son emrimin ne olduğunu söyleyeceğim, sen de onu yerine getireceksin, bu hem senin, hem benim için iyi olacak."
Yaprakları yeşil damlarla bezenmiş, kahverengiye çalan mor orkidelerden birine uzandı eli, orkideyi bardağın içinden biraz yukarı çekti, yüzünü bir an üzerine eğip gözlerini çiçeğe dikti.
"Senin için kolay olmayacak ama, söylediğimi yapacaksın. Emrimi yerine getirecek, beni öldüreceksin. Duydun işte. Bir şey sorma artık!"...
20 Haziran 2009 Cumartesi
Medea
Medea
YAZAR: Lucius Annaeus Seneca
Alıntı:
...Qui nil potest sperare, desperent nihil.
(Hiç umudu olmayan, hiçbir şeyden umudunu kesmez.)...
16 Haziran 2009 Salı
İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar On İki Tarihsel Minyatür
Sternstunden der Menschheit
YAZAR: Stefan Zweig
Alıntı:
...Bugüne kadar Sutter'in serveti üzerinde hak iddia eden hiç kimse, hiçbir mirasçı çıkmadı. San Francisco, bu kocaman memleket parçası, hala başkasının toprakları üzerinde yükselmektedir. Haklının hakkı hala verilmiş değil. Yalnızca Blaise Cendrars adında bir sanatçı çıkıyor ve bu çoktan unutulmuş adama, Johann August Sutter'e, hiç değilse yazgısının sağladığı haklardan tek birisini, yeni kuşakların anılarında yaşama hakkını veriyor...
...Çünkü adam, ölümün acısını dudaklarında yaşadı yaşayalı
Yaşamın tadına vardığını hissediyor içinde...
...Hayır, hiç de yorgun değilim. İnsanlar sadece bir şeyden yorgun düşerler: kararsızlıktan. Yapılan her iş insanı rahatlatır, hatta en kötüsü bile hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir...
14 Haziran 2009 Pazar
Çakırcalı Efe
YAZAR: Yaşar Kemal
Alıntı:
..."Babam meteliği vururmuş. Ben koskocaman acağı vuramayayazdım. Nasıl vururlar meteliği acaba?"...
...Çakırcalı dağdan indikten sonra, yüzde ne kadar eşkıya varsa dağa çıkmıştı. Çakırcalı dağda iken onlar dağda, yüzde iken onlar yüzde yaşayamazlardı...
...Bir yaşlı geldi Çakırcalının eline yapıştı:
"Oğlum, bir daha bir yerlere kaybolma. Allah seni başımızdan eksik etmesin. Sen gittin de ağalar zor geldi, Osmanlı zor geldi. Gitme oğlum bir yerlere. Serçeler şahin oldu sen gidince."...
13 Haziran 2009 Cumartesi
Ütopya
Utopia
YAZAR: Thomas More
Alıntı:
...Çünkü konuyla hiçbir ilgisi olmayan şeyleri araya sokuşturduğunda, sahnede oynanan oyunu hem bozmuş, hem de çarpıtmış olursun, söylediklerin oyunun kendisinden çok daha iyi olsa bile fark etmez. Öyleyse sahnedeki oyun ne ise sen onu en iyi şekilde oyna, aklına çok daha çekici bir başka rol geldi diye bütün oyunu mahvetme...
...Çünkü Utopialılar gökyüzünde seyredebileceği bunca yıldız, hatta güneşin kendisi dururken, ölümlü bir insanın minnacık bir mücevherin ya da daha doğrusu bir taş parçasının solgun pırıltısına kendini bu denli kaptırmasına sahiden hayret ediyor...
...Düşünceme göre, Utopia dünyanın en iyi toplum örneği, hatta toplum adını hak edebilecek tek toplum. Başka yerlerde herkes toplumdan söz eder durur, ama onların önem verdikleri tek şey kişisel çıkarlarıdır...
12 Haziran 2009 Cuma
La Mancha'lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote
El Ingenioso Hidalgo Don Quijote De La Mancha
YAZAR: Miguel de Cervantes Saavedra
Alıntı:
..."Ben Don Quijote'yim," dedi Don Quijote;"yaşayanlara ve ölülere yardım etmek, ihtiyaçlarını karşılamak da mesleğimdir. Onun için söyle bana kim olduğunu; şaşırdım kaldım. Eğer silahtarım Sancho Panza'ysan ve öldüysen, şeytanlar seni götürmediyse ve Tanrı'nın merhametiyle arafa gittiysen, kutsal anamız Katolik Kilisesi'nin, seni içinde bulunduğun azaptan kurtarmaya yetecek yardımları vardır. Ben de kendi adıma, bütün varlığımla yardımda ona katılırım; onun için durumunu açıkla ve kim olduğunu söyle"
"Lanet olsun!" diye cevap verildi. "Saygıdeğer La Mancha'lı Don Quijote, zat-ı alinizin istediği kişinin başı üzerine yemin ederim, ben silahtarınız Sancho Panza'yım; hayatım boyunca da hiç ölmedim. Valiliği bıraktım (sebeplerini anlatmak için daha uzun bir zaman lazım) ve dün gece bu kuyuya düştüm; karakaçanımla birlikte buraya gömüldüm;o da burada yanımda, inanmıyorsanız sorun."...
1 Haziran 2009 Pazartesi
Hüyükteki Nar Ağacı
YAZAR: Yaşar Kemal
Alıntı:
..."Nar ağacı eğer varsa bu ovada, şu yukardaki Torosta, şu aşağıdaki Nur dağında, şu yandaki Gavur dağlarında, şu ötedeki kabarmış gelen ak bulutların altındaki mavi denizin altında, hangi pınarın kıyısındaysa, onun yerini bilir Hasan emmi."...
26 Mayıs 2009 Salı
Yarının Tarihi
Die Geschichte von Morgen
YAZAR: Stefan Zweig
Alıntı:
...yine o yıllarda Avrupa Birleşik Devletleri düşüncesi bir başka büyük yapıtta, Romain Rolland'ın Jean Christophe'unda savunulur. Bu yapıtında yazar, bütün halkların seslerini büyük bir senfonide birleştirmek, tıpkı Orpheus gibi, çatışkıları müziğin ruhuyla yatıştırmak çabasındadır...
...Dünün tarihi sonrasız gerileyişimizin tarihi idiyse, yarının tarihi de sonrasız yükselişimizin, insanlığın uygarlığının tarihi olmalıdır...
...Kendisi için özgür düşünen, yeryüzündeki bütün özgürlükleri de onurlandırmış olur...
...Montaigne: "Yolculuktan o denli tat alıyordum ki, kalmayı planadığım bir yere yalnızca yaklaşmaktan bile nefret eder olmuştum; bu yüzden bütünüyle yalnız başıma, yalnızca kendi isteğim ve rahatım doğrultusunda yolculuk etmemi sağlayacak çeşitli çareler düşünüyordum."...
...Montaigne: "Tarihteki büyük fatihlerden biri, yendiği düşmanlarına da kendisini dostları kadar sevmelerini sağlayacak ölçüde iyi davranmış olmakla övünürdü."...
24 Mayıs 2009 Pazar
Rotterdamlı Erasmus Zaferi ve Trajedisi
Triumph und Tragik des Erasmus von Rotterdam
YAZAR: Stefan Zweig
Alıntı:
..."Her zaman gerçeği olduğu gibi söylemek zorunluluğu yoktur. Önemli olan, gerçeğin açıklanış biçimidir."...
..."Hepsinin ağzında beş sözcük var: İncil, Tanrı kelamı, İnanç, Hazreti İsa ve Kutsal Ruh, ama görüyorum ki, çoğu içlerine şeytan girmiş gibi davranıyor."...
19 Mayıs 2009 Salı
Doğu'nun Limanları
Les Échelles du Levant
YAZAR: Amin Maalouf
Alıntı:
...-İşte burada. Sadece H.Hughes yazmışlar, hem de okunması imkansız harflerle.
-İnceliğiniz için teşekkürler! Suçu şu ihtiyarlayan gözlerime değil de haritayı çizenlere attığınız için de sağ olun!...
...Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse, yıllar da geçse. Hayat, insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir...
...Az buz yıl geçmemiş, ama zaman denen şey bir yanılsamadır. Geçmişin, saatlerin ve günlerin ve haftaların ve on yılların kül kadar ağırlığı vardır; gelecek zamansa, isterse sonsuza dek sürsün, daima saniye saniye yaşanır...
16 Mayıs 2009 Cumartesi
Deliliğe Övgü
Stultitiae Laus
YAZAR: Desiderius Erasmus
Alıntı:
...Aslında, söz verdiğim gibi, bunu size birkaç cümleyle kanıtlayabilirsem, konuyu daha iyi kavrayacak ve en yüce ödülün delilikten başka bir şey olmadığını anlayacaksınız. O halde her şeyden önce, Plato'nun aşıkların deliliği mutlulukların en yücesidir diye yazarken, zihninde sadece böyle bir şey tasarladığını düşünün...
...Eski bir deyiş vardır: Hafızası güçlü bir içki yoldaşından nefret ederim. Buna ben yeni bir deyiş ekliyorum: Hafızası güçlü bir dinleyiciden nefret ederim. Öyleyse, haydi bana eyvallah, alkışlayın, yaşayın, için, ey DELİLİĞİN seçkin erenleri...
15 Mayıs 2009 Cuma
Yılanı Öldürseler
YAZAR: Yaşar Kemal
Alıntı:
...Abbas geldi Esmenin arkasından. Bir daha geldi. Hapisten kaçmıştı. Esme ona yalvardı, git Abbas, diye. Hapise düştün sen. Her şey bitti. Abbas gitmedi. Biribirine bakıştılar kaldılar. Esme, biri görecek bizi, yarın gelsene Abbas, dedi. Abbas çekildi gitti. Elinde yepyeni bir mavzeri vardı. Tepeden tırnağa kadar fişekliklerle donanmıştı Abbas, Esme, Abbas sen dağa çekil, dedi. Abbas dağa çekildi. Abbas Esmenin sevdasından deli oluyordu. Esme de Abbasın sevdasından deli oluyordu. Abbas dağa çekildi gitti. Esme onun ardınca gitmedi. Devrisi gün Abbas gene geldi. Dut ağacının gölgesinde durdu. Öyle dimdik, öyle upuzun duruyordu orada. Ay ışığı vardı, derin. Esme konaktan indi. Kocası Halil uyuyordu. Esme, Abbasın yanına vardı. Git Abbas, dedi, bak çocuğum tam yedi yaşında. Bana acı, dedi. Seni de beni de öldürürler bunlar. Abbas gitmedi. Orada dut ağacının altında, gölgede, ay ışığının derinliğinde dikildi kaldı. Hiç konuşmuyordu. Tüfeği omuzundaydı. Esme, öldürürler git, dedi. Abbas susuyordu...
13 Mayıs 2009 Çarşamba
Joseph Fouché Bir Politikacının Portresi
Fouche, Bildnis Eines Politischen Menschen
YAZAR: Stefan Zweig
Alıntı:
...Ne yazık ki dünya tarihi, çoğu kez anlatıldığı gibi, sadece insan cesaretinin tarihi değil, insan korkaklığının da tarihidir. Siyaset de öyle sanıldığı gibi kamunun yönetilmesi değil, liderlerin kendilerinin yaratıp etkiledikleri aynı makamın önünde kul köle olup eğilmesidir...
...Krallar, kendilerinin zayıf anını gören insanları sevmezler, despot doğaları olan kişiler ise bir kez bile olsa kendilerinden daha akıllı olduklarını gösteren danışmanlarını...
Işık Bahçeleri
Les Jardins de Lumière
YAZAR: Amin Maalouf
Alıntı:
...O adamların arasında bilgelikle, kurnazlıkla yürüdüm...
...Umudum, dünyanın doğusuna ve insanların yaşadığı bütün topraklara ulaştı...
...Babil ülkesinden, çığlığım bütün dünyada, yankılansın diye geldim...
...Seyredin beni, görüntüme doyun, çünkü bu surette beni bir daha göremeyeceksiniz...
...Seyredin beni, görüntüme doyun, çünkü bu surette beni bir daha göremeyeceksiniz...
9 Mayıs 2009 Cumartesi
Lyon'da Düğün
Die Hochjeit von Lyon
YAZAR: Stefan Zweig
Alıntı:
...Adam, yalvarırcasına uzanmış eli havada, çaresiz ve korku içinde, bekledi durdu; sonunda caddenin kalabalığı onu önüne kattı, yukarıdan düşen, yalpa yalpa ve yuvarlanarak direnen ve en sonunda isteksizce alıp götürülen bir yaprağın selin önünde sürüklenişi gibi oradan uzaklaştırdı...
...Korku, cezadan daha kötüdür; çünkü ceza belirli bir şeydir, belirli olmayan, gerginliğin korkunç sonsuzluğundan az ya da çok, ama her zaman daha değişiktir...
...aslında cezaya ve gözyaşlarına karşın; sevinçli olduğu, görünüşte tasasız dolaştığı ve hiç kimsenin kendisinden kuşku duymadığı bir gün öncesine göre daha sevinçli olduğu...
4 Mayıs 2009 Pazartesi
Amerigo Tarihsel Bir Yanlışlığın Hikayesi
Amerigo, Die Geschichte eines historischen Irrtums
YAZAR: Stefan Zweig
Alıntı:
...Üç yüz yıl süresince Amerigo Vespucci'nin hayatının etrafında gelişen ve nihayetinde dünyanın yeni kıtasının onun adıyla anılmasına neden olan yanlışlıklar komedyasını burada tarihsel bir dizge içinde aktarmaya çalıştık. Bir adam ün kazanıyor, nedenini ise gerçekte kimse bilmiyor. Arzuya göre, haklı ya da haksız yere olduğu da iddia edilebilir, bu ünü kendi başarısıyla ya da sahtekarlıkla elde ettiği de. Yaptıklarından değil, yaptıklarının yanlış değerlendirilmesinden kaynaklandığından, Vespucci'ninki aslında ün değil saygınlıktır çünkü...
29 Nisan 2009 Çarşamba
Yüzüncü Ad "Baldassare'nin Yolculuğu"
Le Periple de Baldassare
YAZAR: Amin Maalouf
Alıntı:
...Şeyh Abdülbasit haklıydı. Ne gereği vardı dünyayı dolaşmanın, içimde zaten varolanı görmek içinse bu?...
...Aşk her zaman davetsiz bir konuktur. Rastlantı ete kemiğe bürünür; tutku bükemediği eli öper...
..."İyi bir kaptan, Atlantik'i Akdeniz'e döndürür; kötü bir kaptansa Akdeniz'i Atlantik haline getirebilir"...
...Bir zamanlar traduttore, traditore (çevirmen, hain) sözünü söyleyen kişi ne doğru söylemiş...
...Kent varlığımızdan habersizdi, dünya varlığımızdan habersizdi; hiç de suçlu hissetmiyorduk kendimizi, iyiden kötüden uzakta, yasaklanmışın alacakaranlığında yaşıyorduk...
...Kıyıya bir iki gomina yaklaştığımızda, ayaklarını bir halata sıkıca bağlardık ve güverteden denize sallandırırdık. Orada suyun içinde boğulmasını beklerdik, sonra da boğulmuş olarak geri çekerdik...
28 Nisan 2009 Salı
Labirentindeki General
El General en su Laberinto
YAZAR: Gabriel Garcia Marquez
Alıntı:
...Aşka girişte yapılacak hiçbir hatanın sonradan düzeltilmesi mümkün değildir...
YAZAR: Gabriel Garcia Marquez
Alıntı:
...Aşka girişte yapılacak hiçbir hatanın sonradan düzeltilmesi mümkün değildir...
27 Nisan 2009 Pazartesi
Gülüşün ve Unutuşun Kitabı
Kniha Snuchu a Zapomneni
YAZAR: Milan Kundera
Alıntı:
...Litost nedir?
Litost, başka dillere çevrilmesi olanaksız Çekçe bir sözcüktür. Adamakıllı açılmış bir akordeon gibi sonsuz bir duyguyu, başka birçok duyguların bileşimi olan bir duyguyu anlatır: hüzün, acıma, pişmanlık ve özlem. Sözcüğün ilk hecesi, terk edilmiş bir köpeğin sızlanmasını duyuracak biçimde uzun ve güçlü bir biçimde vurgulanır.
...Bununla birlikte, bazı hallerde, litost sözcüğü, tam tersine, çok sınırlı, özel, belirli ve ince bir anlam taşır, bir bıçağın keskin yanı gibi. Bu sözcük olmadan insan ruhunun anlaşabileceğini düşünmekte güçlük çekmeme karşın, bu anlamda da bu sözcüğün öbür dillerdeki benzerini boşuna arıyorum...
Tanios Kayası
Le Rocher de Tanios
YAZAR: Amin Maalouf
Alıntı:
... Tanios onu bırakırken şiddetle yere ittiğinde Şallita'nın bağırdığı işitildi. Aniden anlaşılır bir sesle, "Tanios-keşk! Tanios-keşk!" diye bağırıyor ve intikam işareti olarak sağ avuç içine sol yumruğuyla vuruyordu.
... Keşk sözcüğü kesinlikle bir takma ad değildi; yoğurt ve buğdaydan ekşi ve koyu bir çorbayı belirtiyordu.
... Köydeki birçok çocuk hakkında ve biraz daha büyük olanlar hakkında söylenenleri gerçekten biliyordu. Şeyhin onların annelerini falanca yemeği yapsınlar diye "davet ettiği"ni ve bu ziyaretlerin de o çocukların dünyaya gelişleriyle ilgisi bulunduğunu duymuştu. O zaman da bu çocukların adlarına analarının yaptığı yemeğin adı eklenirdi: Hanna-uze denirdi, Bulos-hamme denirdi...
23 Nisan 2009 Perşembe
Karlı Kayın Ormanında
karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin
efkarlıyım efkarlıyım
elini ver, nerde elin?
ayışığı renginde kar
keçe çizmelerim ağır
içimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?
memleket mi, yıldızlar mı
gençliğim mi daha uzak?
kayınların arasında
bir pencere, sarı sıcak
ben ordan geçerken biri:
'amca, dese, gir içeri'
girip yerden selamlasam
hane içindekileri
eski takvim hesabıyle
bu sabah başladı bahar
geri geldi memed'ime
yolladığım oyuncaklar
kurulmamış zembereği
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi leğende
beyaz kotrasını memed
kar tertemiz, kar kabarık,
yürüyorum yumuşacık.
dün gece on bir buçukta
ölmüş berut, tanışırdık.
bende boz bir halısı var
bir de kitabı, imzalı.
elden ele geçer kitap,
daha yüz yıl yaşar halı.
yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.
en acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak
öleceğimizi bilip,
öleceğimizi mutlak.
memleket mi daha uzak,
gençliğim mi, yıldızlar mı?
bayramoğlu, bayramoğlu
ölümden öte köy var mı?
geceleyin, karlı kayın
ormanında yürüyorum.
karanlıkta etrafımı
gündüz gibi görüyorum.
şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, trenyolu, ova.
yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır moskova...
Nazım Hikmet
yürüyorum geceleyin
efkarlıyım efkarlıyım
elini ver, nerde elin?
ayışığı renginde kar
keçe çizmelerim ağır
içimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?
memleket mi, yıldızlar mı
gençliğim mi daha uzak?
kayınların arasında
bir pencere, sarı sıcak
ben ordan geçerken biri:
'amca, dese, gir içeri'
girip yerden selamlasam
hane içindekileri
eski takvim hesabıyle
bu sabah başladı bahar
geri geldi memed'ime
yolladığım oyuncaklar
kurulmamış zembereği
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi leğende
beyaz kotrasını memed
kar tertemiz, kar kabarık,
yürüyorum yumuşacık.
dün gece on bir buçukta
ölmüş berut, tanışırdık.
bende boz bir halısı var
bir de kitabı, imzalı.
elden ele geçer kitap,
daha yüz yıl yaşar halı.
yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.
en acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak
öleceğimizi bilip,
öleceğimizi mutlak.
memleket mi daha uzak,
gençliğim mi, yıldızlar mı?
bayramoğlu, bayramoğlu
ölümden öte köy var mı?
geceleyin, karlı kayın
ormanında yürüyorum.
karanlıkta etrafımı
gündüz gibi görüyorum.
şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, trenyolu, ova.
yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır moskova...
Nazım Hikmet
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)